بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
إِنَّ ٱللَّهَ يُحِبُّ ٱلَّذِينَ يُقَٰتِلُونَ فِي سَبِيلِهِۦ صَفّٗا كَأَنَّهُم بُنۡيَٰنٞ مَّرۡصُوصٞ ٤
Şübhesiz ki Allah, kendi yolunda, birbirine kenedlenmiş (yekpare ve müstahkem) bir bina gibi, saf (lar) bağlayarak çarpışanları sever.
وَإِذۡ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوۡمِهِۦ يَٰقَوۡمِ لِمَ تُؤۡذُونَنِي وَقَد تَّعۡلَمُونَ أَنِّي رَسُولُ ٱللَّهِ إِلَيۡكُمۡۖ فَلَمَّا زَاغُوٓاْ أَزَاغَ ٱللَّهُ قُلُوبَهُمۡۚ وَٱللَّهُ لَا يَهۡدِي ٱلۡقَوۡمَ ٱلۡفَٰسِقِينَ ٥
Hani Musa, kavmine «Ey kavmim, benim, size hakıykaten Allahın peygamberi (olarak gönderilmiş) olduğumu bildiğiniz halde niçin beni ezâlandırıyorsunuz»? demişdi. İşte onlar (Hakdan) sapıb eğrildikleri zaman Allah da onların kalblerini (hidâyetden) döndürdü. Allah faasıklar güruhuna hidâyet etmez.
وَإِذۡ قَالَ عِيسَى ٱبۡنُ مَرۡيَمَ يَٰبَنِيٓ إِسۡرَٰٓءِيلَ إِنِّي رَسُولُ ٱللَّهِ إِلَيۡكُم مُّصَدِّقٗا لِّمَا بَيۡنَ يَدَيَّ مِنَ ٱلتَّوۡرَىٰةِ وَمُبَشِّرَۢا بِرَسُولٖ يَأۡتِي مِنۢ بَعۡدِي ٱسۡمُهُۥٓ أَحۡمَدُۖ فَلَمَّا جَآءَهُم بِٱلۡبَيِّنَٰتِ قَالُواْ هَٰذَا سِحۡرٞ مُّبِينٞ ٦
Meryem oğlu Îsâ da bir zaman (şöyle) demişdi: «Ey İsrâîl oğulları, ben size Allahın peygamberiyim. Benden evvelki Tevrâtı tasdıyk edici, benden sonra gelecek bir peygamberi de — ki adı Ahmed dir — müjdeleyici olarak (geldim)». Fakat o, kendilerine açık açık bürhanlar getirince «Bu, apâşikâr bir büyüdür» dediler.
وَمَنۡ أَظۡلَمُ مِمَّنِ ٱفۡتَرَىٰ عَلَى ٱللَّهِ ٱلۡكَذِبَ وَهُوَ يُدۡعَىٰٓ إِلَى ٱلۡإِسۡلَٰمِۚ وَٱللَّهُ لَا يَهۡدِي ٱلۡقَوۡمَ ٱلظَّٰلِمِينَ ٧
Kendisi İslama da'vet edilib dururken, Allaha karşı yalan uydurandan daha zaalim kimdir? Allah zaalimler güruhunu muvaffak etmez.
يُرِيدُونَ لِيُطۡفِـُٔواْ نُورَ ٱللَّهِ بِأَفۡوَٰهِهِمۡ وَٱللَّهُ مُتِمُّ نُورِهِۦ وَلَوۡ كَرِهَ ٱلۡكَٰفِرُونَ ٨
Onlar ağızlariyle Allahın nuurunu söndürmiye yelleniyorlar. Halbuki Allah, kendi nuurunu (bizzat) tamamlayıcıdır, kâfirler hoş görmese de.
هُوَ ٱلَّذِيٓ أَرۡسَلَ رَسُولَهُۥ بِٱلۡهُدَىٰ وَدِينِ ٱلۡحَقِّ لِيُظۡهِرَهُۥ عَلَى ٱلدِّينِ كُلِّهِۦ وَلَوۡ كَرِهَ ٱلۡمُشۡرِكُونَ ٩
O, peygamberini hidâyet ve hak dîn ile gönderendir. Çünkü O, bunu diğer bütün dînlerden üstün kılacakdır, müşriklerin hoşuna gitmese de.
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ هَلۡ أَدُلُّكُمۡ عَلَىٰ تِجَٰرَةٖ تُنجِيكُم مِّنۡ عَذَابٍ أَلِيمٖ ١٠
Ey îman edenler, — elem verici bir azâbdan sizi kurtaracak — bir ticâret (yolunu) göstereyim mi size?
تُؤۡمِنُونَ بِٱللَّهِ وَرَسُولِهِۦ وَتُجَٰهِدُونَ فِي سَبِيلِ ٱللَّهِ بِأَمۡوَٰلِكُمۡ وَأَنفُسِكُمۡۚ ذَٰلِكُمۡ خَيۡرٞ لَّكُمۡ إِن كُنتُمۡ تَعۡلَمُونَ ١١
Allaha ve peygamberine îman (da sebat) eder, mallarınızla, canlarınızla da Allah yolunda çarpışırsınız. Bu, sizin için, eğer bilirseniz, çok hayırlıdır.
يَغۡفِرۡ لَكُمۡ ذُنُوبَكُمۡ وَيُدۡخِلۡكُمۡ جَنَّٰتٖ تَجۡرِي مِن تَحۡتِهَا ٱلۡأَنۡهَٰرُ وَمَسَٰكِنَ طَيِّبَةٗ فِي جَنَّٰتِ عَدۡنٖۚ ذَٰلِكَ ٱلۡفَوۡزُ ٱلۡعَظِيمُ ١٢
(Böyle yaparsanız O, sizin günâhlarınızı yarlığar, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adin cennetlerindeki çok güzel saraylara sokar. İşte bu, en büyük kurtuluş (seâdet) dir.
وَأُخۡرَىٰ تُحِبُّونَهَاۖ نَصۡرٞ مِّنَ ٱللَّهِ وَفَتۡحٞ قَرِيبٞۗ وَبَشِّرِ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ ١٣
(Sizin için) seveceğiniz diğer (aacil bir ni'met) daha (var ki o da) Allahdan nusret ve yakın fetih (dir). (Habîbim) sen mü'minlere (bu nusreti ve fethi) müjdele.
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ كُونُوٓاْ أَنصَارَ ٱللَّهِ كَمَا قَالَ عِيسَى ٱبۡنُ مَرۡيَمَ لِلۡحَوَارِيِّـۧنَ مَنۡ أَنصَارِيٓ إِلَى ٱللَّهِۖ قَالَ ٱلۡحَوَارِيُّونَ نَحۡنُ أَنصَارُ ٱللَّهِۖ فَـَٔامَنَت طَّآئِفَةٞ مِّنۢ بَنِيٓ إِسۡرَٰٓءِيلَ وَكَفَرَت طَّآئِفَةٞۖ فَأَيَّدۡنَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ عَلَىٰ عَدُوِّهِمۡ فَأَصۡبَحُواْ ظَٰهِرِينَ ١٤
Ey îman edenler, Allahın yardımcıları olun. Nitekim Meryem oğlu İsâ (da) havaarîlerine «Allaha (müteveccih olarak) benim yardımcılarım kim (olacak)?» demiş, havaarîler de «Allahın yardımcı (kul) lan biziz» (diye) söylemişlerdi. İşte İsrâîl oğullarından bir zümre (ona) îman etmiş, bir zümre de küfürde kalmışdı. Nihayet biz, o îman edenleri düşmanlarına karşı destekledik de bu suretle gaalib (olarak) çıkdılar.